Festivalimiz 20 yılı geride bıraktı, 20 yıldır bu festivalin içinde olmak gerçekten gurur verici. 20 yıl boyunca bir sürü olaylara tanıklık etmek ayrı bir mutluluk. Unutamadığım bazı anıları elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Anlattığım anılar bazılarına garip gelebilir ama içinde olduğun zaman hafızanda etki bırakan bu anılar bizlere deney kazandırdı. İlk olarak birinci festivaldeki ufak bir anıyı anlatmak isterim.
İşçinin olduğu ve işçi mücadelesinin ağırlıkta olduğu film festivali yapmak hepimizi heyecanlandırdı, bunda emeği geçen tüm arkadaşları ve özellikle Önder Özdemir’i kutluyorum. İlk festivali yapmak için genel merkezde 6-7 arkadaş bir toplantı yaptık. Film gösterecektik, filmlerimiz cd olarak elimizde. İlk sloganımız “Neoliberalizme karşı direniş öyküleri-20 ülke 40 film”. 40 film göstereceğiz, şimdiki gibi öyle çok film yok. Filmlerin nasıl seçildiği ilk festival kitapçığında geniş olarak anlatıldı. Bu arada Latin Amerika’dan işçi direniş belgesel filmlerini çeken oradaki işçi mücadelesine tanıklık eden, festivalimizde gösterilmesine izin veren Metin Yeğin’i de anmadan geçmeyelim.
Evet toplantıda iş bölümü yaptık ilk filmimizi Ekin Sanat Merkezi’nde göstereceğiz. Göstereceğiz ama elimizde ekipmanımız yok, nasıl olacak bilemedik. Projeksiyon makinesi bulduk sanat merkezine gittik. Bu sefer görüntü var ses yok.
Doğduğum, büyüdüğüm yerde bir sinema vardı ama makina dairesini hiç görmemiştik. Sadece makara halinde gelen film şeritlerini görmüştük. Çocukluğumuzda hatırladığım sinemaya ancak anne baba ile girilebilirdi, çünkü koltuklarda numara falan yok. Önce kim gelirse o otururdu. Bir de paramız olmazdı, olsa olsa 1 kuruş, beş kuruş ya da o zamanki para cinsiyle yüz paramız vardı. Balkonlu sinema, balkon ve aşağısı dolar, biz gençler kapıda beklerdik. Bizim sinemayı tanımamıza vesile olan “Sinemacı Recep” ışıklar içinde uyusun; film başlamak üzereyken kapıda dururdu elini açar “Hadi gençler atın avucuma paranızı geçin içeri” derdi. Elimizde ne varsa beş kuruş, yüz para atar girerdik içeri. Film sevgimiz o yıllarda başlamıştı.
Neyse kablo aldık getirdik ses yine yok. Gösterim 12.15’te başlayacak saat 12’ye doğru ilerliyor. Paramız yok ki elektronikçi çağıralım. Benim bir arkadaşım vardı bu işlerden anlayan hemen onu aradık, taksiye atla gel, taksi parasını da veremedik. Bu arada saat 12.10 aşağıda seyirci bekliyor, biz yukarıda telaş içindeyiz. Sonunda arkadaş geldi, biraz uğraştı, 10 dakika gecikme ile filmi başlattık. Seyirci ile ilk buluşmamız bu şekilde olmuştu.
Bu bizim için müthiş bir deneyimdi, sonraki festivallerimizde daha dikkatli olduk. Elimde orijinal CD’ler ile gösterdiğimiz salonları geziyordum, acaba CD’lerde sorun var mı diye, bazen o CD’ler bozuk çıkıyor hemen yerine orijinal CD’leri gösterime sunuyorduk. Yani festivali çok ciddiye almamız gerektiği bilincindeydik. İlk yıllarda mayıs ayında başlayan festivalimiz eşzamanda Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da açılış filmlerimizle seyirci ile buluşurdu. Tüm bu şehirlerde çoğaltılmış CD ile yapılırdı. Bazen yönetmenler fazla kopya verirlerdi. Bu CD’leri çoğaltma işi de bendeydi, bunları çoğaltmak çok zamanımı alırdı ama çok da keyifli olurdu.
Film izleyicisinden çıkıp film gösteriyorduk artık, hem de işçi mücadelesini anlatan filmler. Dedim ya 20 yıl bu festivalin içinde olmak bize çok anılar biriktirdi. Daha çok anılar var, hele bir yapımcının hard diskle getirdiği arşivimize bile vermediği filmi, nasıl kopya ile aldığımı, ayrıca unutamadığım Eve Dönüş filmi galasının anısını gelecek sayımızda anlatmak üzere.